
-
ZOR ÖLÜM (1988)
(Die Hard)
Roderick Thorpe’un ‘Nothing Lasts Forever’ adlı romanından Jeb Stuart ve Steven E. de Souza tarafından sinemaya uyarlanan 1988 yapımı ilk filmin yönetmeni John McTiernan’dı. New York’ta çalışan polis dedektifi John McClane (Bruce Willis), Los Angeles’ta bulunduğu sırada ayrı yaşadığı eşini ziyaret etmek için çalıştığı plazaya gider ve bir süre sonra binanın teröristler tarafından ele geçirildiğini fark eder. Teröristler her şeyi büyük bir incelikle planlamışlar ama onun varlığını hesaba katmamışlardır. John McClane zamana karşı mücadele etmek zorundadır. Gişelerde büyük başarıya ulaşan ‘Zor Ölüm’, 1990’lı yıllar Amerikan aksiyon sinemasının model aldığı filmlerden biridir. Bruce Willis’i de kendi döneminin en önemli aksiyon starlarından biri haline getirir. -
YAŞAMIN İÇİNDEN (1994)
(Nobody’s Fool)
Paul Newman’a erkek oyuncu, filmin yönetmeni Robert Benton’a ise uyarlama senaryo dalında Oscar adaylığı getiren film, sakin bir kasabada emekliliğini geçiren aksi ve inatçı ihtiyar Donald ‘Sully’ Sullivan karakteri üzerine kurulu… Ailesinden uzak yalnız yaşayan Sully, inşaat sektöründe gelip geçici işlerde çalışır, boş vakitlerinde arkadaşlarıyla iskambil oynayıp içki içer. Bruce Willis filmde, Sully’nin sürekli karşı karşıya geldiği müteahhit Carl Roebuck karakterini canlandırır. Sully, eksik yatan maaşları ve işyerindeki sorunlar nedeniyle Carl’a karşı davalar açar ama beceriksiz avukatı nedeniyle hepsini kaybeder. Biraz da intikam olsun diye Carl’ın eşi Toby (Melanie Griffith) ile flört eder. Richard Russo’nun aynı adlı romanından uyarlanan ‘Yaşamın İçinden’, Paul Newman’ın da en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilir. Jessica Tandy’nin ölmeden önce oynadığı son filmdir. -
UCUZ ROMAN (1994)
(Pulp Fiction)
Quentin Tarantino'nun hikâyesini Roger Avary ile birlikte yazdığı film, Los Angeles suç dünyasına götürüyor bizi... İki tetikçi, iki nevrotik restoran soyguncusu, bir boksör ve mafya patronunun güzel eşinin dahil olduğu öyküler; Tarantino'nun zaman içinde ileri geri gidip gelen sürprizlerle dolu hikâye kurgusuyla iç içe geçiyor. İroni, kara mizah, şiddet, ucuz felsefe ve ahlak tartışmaları; sapkınlık, gizem ve dünyanın en geveze tetikçilerinin yaptığı geyik muhabbetleri, Amerikan popüler kültürüyle harmanlanıyor. Tarantino'nun sanki bir daha hiç film çekmeyecekmiş gibi büyük bir tutkuyla yazıp çektiği sahnelerin çoğu mükemmel. Filmi sadece bir kez seyretseniz dahi birçok sahneyi unutmanız mümkün değil. Bruce Willis filmde şike yapmayı reddeden boksör Butch Coolidge’i canlandırıyor. Maçtan sonra Los Angeles’a bir daha adım atmamak üzere kaçmayı planlayan Butch, şehrin her yerinde adamlarına onu aratan çete reisiyle (Wing Rhames) yüz yüze gelince günü hiç beklemediği şekilde geçiyor. -
12 MAYMUN (1995)
(Twelve Monkeys)
Chris Marker’ın ‘La Jetee’ adlı kısa filminden sinemaya uyarlanan film, insanların yer altında yaşadığı karanlık bir gelecekte geçiyor. Dünyayı kurtarmak için zaman makinesiyle geçmişe gönderilen mahkûm James Cole (Bruce Willis), polis tarafından bulunduğunda önce karakola oradan da akıl hastanesine götürülür. Herkesin saldırgan ve tehlikeli bir hasta olarak gördüğü Cole, sadece Doktor Kathryn Railly’den (Madeleine Stowe) ilgi ve sevgi görür. Öte yandan, dünyayı kurtarma fikrinden vazgeçmez ve 12 Maymun ordusunun lideri Jeffrey Goines’in (Brad Pitt) peşine düşer. Nükleer savaş yerine virüslerin neden olduğu kıyamet fikrini işleyen film, sürprizli hikâyesi ve finaliyle dikkat çeker. Yönetmen Terry Gilliam'ın özenle kurduğu görsel atmosferle 1990'lı yılların en iyi bilimkurgu filmlerinden biri olarak kabul edilir. -
ALTINCI HİS (1999)
(The Sixth Sense)M. Night Shyamalan’ın yazıp yönettiği filmde Bruce Willis, alışageldiğimiz dışında bir karakteri, çocuk psikoloğu Malcolm Crowe’u canlandırıyordu. Crowe, ölülerle konuşabilen ve buna alışmakta zorluk çeken bir çocuğa (Haley Joel Osment) yardımcı olmaya çalışıyordu. 1990’ların seyircisi, sürpriz finallerin hiç yabancısı değildi. Ancak final şaşırtıcı ve etkileyiciydi; çünkü seyircilerin alıştıkları türden bir sürpriz değildi bu… Bir an için kendimizi başından beri aldatılmış ve yanlış yönlendirilmiş hissetsek de biraz düşününce bütün meselenin kendi algımızdan kaynaklandığını gördük. Gerçek, aslında en başından beri gözlerimizin önündeydi ama görememiştik.